KE-KE-ME-LİK
Pek çok anne-baba, çocuklarının kekemelik probleminin ne zaman ve ne şekilde başladığı sorulduğunda benzer bir hikaye anlatırlar. Genellikle çocuklarının 3-4 yaşlarına kadar gayet düzgün konuştuğunu, hatta konuşmaya erken başladığını, ancak birden bire konuşmasının bozulduğunu söylerler. Genellikle bu yaşlar çocuğun yuvaya başladığı yaşlardır. Yine bu yaşlarda çocuklar kısa tatiller için anne babadan bir süre ayrı kalabilirler. Dolayısıyla ebeveynler çocuklarının konuşmalarının birden bire bozulmasını ayrı kalma, yuvaya başlama ya da o sırada gerçekleşen başka bir yaşam değişikliği gibi olaylarla ilişkilendirebilirler. Bunun yanı sıra herhangi bir olaydan veya nesneden çok korkma, herhangi bir duruma çok üzülme gibi, çocuğun duygu durumundaki ani değişikliklerin de konuşmasını etkileyebileceği düşünülür. Bazı ebeveynler ise, çocuklarının konuşmaya başladığı ilk zamandan itibaren kekelediğini, hiçbir zaman akıcı konuşamadığını ve bunun nedenini anlayamadıklarını bildirirler.
Neden?
Kekemeliğin nedenlerine dair ileri sürülmüş pek çok farklı kuram vardır. Bu kuramların hiçbiri kesin ve net bir şekilde kekemeliğin nedenini ortaya koyamamıştır. Ancak, kekemeliğin nedeninin psikolojik olmadığı bilimsel olarak kabul edilen bir gerçektir. Yani hiçbir çocuk, korktuğu ya da üzüldüğü için kekeme olmaz. Bu gibi duygusal durumlar, eğer çocukta genetik bir yatkınlık söz konusu ise (birincil derecede akrabalarında kekemelik öyküsü varsa) tetikleyici rol oynayabilir. Duygusal durumlar kekemeliğin şiddetini arttırır, fakat doğrudan doğruya kekemeliğin nedeni değildir. Öyle olsaydı aynı duyguları yaşayan tüm çocukların kekeme olması gerekirdi! Kekemeliğin nedenini biyolojik ya da fizyolojik yapıdaki farklılıklarla, kişilik özellikleriyle veya birtakım şartlanma kuramlarıyla açıklamaya çalışan yaklaşımlar da popülerliklerini yitirmiştir.
Günümüzde kekemelin nedenine ilişkin olarak yapılan çalışmalar giderek beynin çalışma sistemi üzerine odaklanmaktadır. Akıcı konuşan bireylere kıyasla, kekemeliği olan bireylerin beyin aktivitelerinde ne gibi farklılıkların olabileceğini araştırmak üzere “Positron Emission Tomography (PET)”, “Functional Magnetic Resonance İmaging (fMRI)” ve diğer beyin görüntüleme tekniklerinden yararlanılmaktadır. Bu görüntüleme teknikleriyle yapılan araştırmalar, beyin çalışma sistemindeki bir farklılığın konuşmanın akışını bozduğunu düşündürmektedir. Yapılan araştırmalarda, kekeleme anında sağ hemisferde ortaya çıkan sıra dışı aktivasyonun terapiyle veya konuşmanın akıcılığını arttıran stratejilerle azaldığı, temporal lobda yetersiz aktivasyonun olduğu görülmüştür. Ancak, araştırma bulguları arasında önemli farklılıklar da bulunmaktadır. Sonuç olarak bilim insanları kekemeliğin nedenine ilişkin araştırmalarına devam etmektedir.
Genetik midir?
Kekemelikte genetik etki diğer kompleks bozukluklardakinden daha güçlüdür. Kekemeliğin tek yumurta ikizlerinin her ikisinde birden görülme oranı %60 ya da daha fazla iken, çift yumurta ikizlerinde her ikisinde birden görülme oranı %20-26 dır. Bir ailede kekemelik öyküsü yoksa, o ailede doğacak olan bir çocuğun kekeleme olasılığı azdır. Ancak, bir çocuğun anne ya da baba tarafındaki akrabalarından herhangi birinde kekemelik öyküsü varsa, o çocukta kekeleme davranışının görülme olasılığı yaklaşık %40-60 oranında artmaktadır.
Yaş?
Çocuklar yaklaşık üç yaş civarında kendilerini ifade etme becerilerinde oldukça ustalaşmışlardır. Bu yaşlar çocuğun çok aktif ve meraklı olduğu dönemlerdir. Her an yeni kavramlarla tanışmaya ve sözcük dağarcıklarını genişletmeye açıktırlar. Yeni ve değişik yaşantılarını paylaşmaya hevesli olan üç yaş çocukları, zaman zaman söylemek istedikleri kelimeyi bulamaz ya da telaffuz ederken bazı hatalar yaparlar. Bu yaş grubundaki hemen bütün çocukların konuşmaları sırasında aynı sözcükleri ya da cümleleri art arda tekrarladıklarına, nefeslerini söylemek istedikleri cümlenin uzunluğuyla eşgüdümlü olarak kullanamadıklarına ve uygun olmayan yerlerde duraklamalar yaptıklarına tanık oluruz. Çoğu zaman bu konuşma biçimi “gelişimsel kekemelik” ya da “normal akıcısızlık” olarak adlandırılır. Konuşma gelişimi erken başlayan çocuklarda ise 2 yaş civarı kekemelik başlayabilmektedir.
Yaygınlık, Sıklık ve İyileşme?
Kekemelik, popülasyonun %5’ini etkilemektedir ve en yüksek görülme oranı okulöncesi dönemdedir. Araştırmalar okulöncesi dönemde başlayan kekemeliklerin %25-20’sinin yaşam boyu sürecek olan kalıcı bir bozukluk haline geldiğini, %75-80’inin düzelebildiğini göstermiştir. Fakat uzmanlar herhangi bir çocuğun kekemelik sorununun tamamen geçebileceği ya da kalıcı olacağı yönünde kesin ve net bir kestirimde bulunamamaktadırlar. Konuşma terapistinin, bu konudaki risk faktörlerini değerlendirerek çocuk için en uygun olan yaklaşımı (doğrudan / dolaylı terapi, takip) belirlemesi gerekir.
Kekemelik Başka Problemlere Yol Açar mı?
Kekemelik, çocuğun öğrenmesini, olgunlaşmasını, yeteneklerini engelleyen, bozan bir durum değildir. Fakat ebevenylerin ve sosyal çevresinin çocuğa ve konuşmasına karşı tutumları çocuğun psiko-sosyal gelişimini olumsuz yönde etkileyebilir. Psiko-sosyal gelişimindeki olumsuzluklar, akademik gelişimini, öğrenme becerilerini olumsuz etkileyebilir, var olan potansiyelini ve yeteneklerini ortaya koymasını engelleyebilir. Kimi zaman çocuğun ebeveynleri ya da yakınları, bu konuşma biçiminin yaşı büyüdükçe kendiliğinden düzeleceğini düşünerek bir uzmana başvurulmasını gerekli görmemektedirler. Ancak unutulmamalıdır ki kekemelik erken dönemde müdahale edildiğinde çok daha kolay kontrol altına alınabilen bir problemdir. Çünkü, çocuk büyüdükçe kendi konuşmasına ilişkin farkındalığı artar. Ayrıca, sosyal çevresi genişledikçe daha fazla insan onun konuşmasındaki farklılığı kendisine hissettirmeye başlar. Özellikle ilkokul döneminde kekeme çocuklar akranları tarafından alaya alınmakta hatta kimi zaman grup dışı bırakılmaktadır. Bu yaş grubu çocukları için rekabet oldukça önemlidir ve başkalarının eksikleriyle, kendilerinden farklı gördükleriyle dalga geçmek oldukça sık karşılaşılan bir tutumdur. Akran gruplarının yanı sıra kekeme çocuklar, ebeveynlerinin, öğretmenlerinin, etrafında bulunan diğer yakınlarının sürekli olarak konuşması hakkında yaptıkları yorum, eleştiri, öneri ve düzeltmelerine maruz kalırlar. Çoğu zaman yetişkinlerin çocuğa yardımcı olmak maksadıyla göstermiş oldukları bu tutumlar aslında durumun kötüleşmesine sebep olur. Çocuk kekelememek için uğraştıkça daha çok kekeler ve bazı çocuklar giderek konuşmaktan, sosyal ortamlara girmekten kaçınır hale gelirler. Dolayısıyla, konuşmadaki problemin yanı sıra bir takım psikolojik ve sosyal problemler de ortaya çıkmaya başlar.