Yaygın Gelişimsel Bozukluklarda Dil ve Konuşma Sorunları
Yaygın gelişimsel bozukluklar; erken çocukluk döneminde başlayan sosyal beceri, dil gelişimi ve davranış alanında uygun gelişim gösterememe durumu olarak tanımlanabilir. Yaygın gelişimsel bozukluklar; Otizm, Asperger Sendromu, Rett Sendromu, Çocukluk Dezintegratif Bozukluk, Atipik Otizm gibi beş farklı grupta toplanmıştır. Özellikle ilk 2 yılda çocuğa tam bir tanılama yapmak güç olabildiğinden ayırt edici özellikler belirginleşene kadar “Yaygın Gelişimsel Bozukluk” tanısı geçici tanı olarak konabilmektedir. Bu 5 farklı grubun hepsinde ortak olan bazı özellikler çocuğun yaşının ilerlemesiyle farklılıklar gösterir ve çocuğun tanısı kesinleşir.
Yaygın gelişimsel bozukluk tanısı alan çocuklarda görülen dil ve konuşma bozukluklarının derecesi ve tipleri de değişkenlik gösterir. Örneğin Asperger tanısı konulan çocukların genel olarak dil gelişimleri normal yaşıtlarına daha yakındır. Fakat bu çocuklar pragmatik dil becerilerinde yaşıtları gibi gelişim gösteremezler. Soyut düşünceye dayalı dil becerilerinde zorlanırlar. Örneğin atasözlerini anlamakta, esprileri yakalamakta zorlanırlar, çünkü söylenen her sözü somut düzeyde algılarlar. Bu nedenle “ayağını yorganına göre uzat” gibi bir atasözünün nasıl bir gönderme yaptığını kavramakta çok zorlanırlar. Otizm tanısı alan çocuklar ise, sosyal uyaranlara karşı tamamen ilgisiz olabilirler. Bu çocuklar duygu ifadelerini (üzgün, mutlu, kızgın vs) anlayamadıkları için kendi duygularını da bu şekilde ifade edemezler. Otistik çocuk, ağlayan bir insanı gördüğünde hiçbir tepkide bulunmayıp, başka yöne bakmaya devam edebilir. Oysa normal gelişim gösteren çocuklar benzer durumla karşılaştıklarında, ilgilendikleri şeyi bırakıp ağlayan kişiye bakmaya başlar, sevdiği bir kişi ise yanına gidip sarılmaya çalışabilir, hatta oyuncağını vererek o kişiyi teskin etmeye çalışabilirler. Empati yapabilen çocuklar, elbette ki duygu ifadelerini zaman içerisinde öğrenip kendi duygularını da sözcüklerle ifade etmeye başlarlar. Konuşma terapisinde, otistik çocuklara kendi duygularını nasıl ifade edeceklerini öğretebilmek için öncelikle çocuğun bu duyguları izleyip analiz etme becerisinin gelişmiş olması, daha sonra sözel olmayan doğru tepkiler verebilmeleri gerekir. Otistik çocuklarda konuşma terapisine başlandığında çocuğun öncelikle insan, hayvan gibi canlılara ait sesleri dinleme, bu seslere tepki verme becerilerinin ne kadar gelişmiş olduğuna bakılır. Bu becerileri gelişmemiş olan çocukla ses çıkartma, duyduğu sesleri taklit etme çalışmaları sonuç vermeyebilir. Otistik çocukların bazılarında sözel olmayan dil çalışmaları sözel dilin gelişimini destekleyebilmektedir. Örneğin resim değiş-tokuşuna dayalı olan PECS yöntemi otistik çocukların konuşmadan da kendilerini ifade edebilmelerini sağladığından bu çocukların dil gelişimlerinin ilerlediği ve zaman içerisinde daha fazla konuşma çabası gösterdikleri bilinmektedir. Otistik bir çocuğun konuşmayı öğrenebilmesi zeka düzeyi ile doğrudan ilintilidir. Otistik çocukların -15’i normal ya da normal üstü zekaya sahip iken, %25-35’i sınır zeka grubunda, diğerleri orta veya ağır derecede zeka geriliği grubundadır. Zeka kapasitesi çok düşük olan otistik çocuklar konuşmayı hiçbir zaman öğrenemeyebilirler. Genel olarak zeka kapasitesi 70’in üstünde olan, yani sınır zeka ve üstü zeka grubunda olan otistik çocuklar konuşmayı daha erken dönemde öğrenir ve bu çocukların tüm gelişim alanlarındaki performansları daha iyi olur. Ağır zeka geriliği olan otistik çocuklara sözel olmayan iletişim yöntemlerinden birinin öğretilmesi çocuğun kendini ifade edebilmesini kolaylaştırdığından davranış problemlerinin de azalmasını sağlamaktadır. Genel olarak otistik çocukların, 5 yaş civarı konuşma seslerini taklit etme, sözcük tekrarlama, isimlendirme gibi aktiviteleri yapmaya başlaması beklenir. Bu düzeye ulaşmış olan otistik çocuklar konuşma terapisinden oldukça yarar görecektir. Ancak ergenlik dönemine gelmiş olan otistik bir çocuk hiçbir ses taklidi yapmıyor, çok çok nadiren anlamlı sözcükler söylediği oluyor, çoğunlukla anlamsız sesler çıkarıp isteklerini işaretle belli ediyorsa, konuşmayı öğretmeye çalışmak yerine kendini ifade edebilmesini kolaylaştıracak alternatif sistemleri düşünmek daha yararlı olabilir.
Atipik Otizim tanısı alan grup konuşma terapisinden en fazla yarar görebilecek gruptur. Bu çocuklar otistik belirtiler göstermekte beraber Otizm tanısının tüm kriterlerini karşılamazlar. Genel olarak önceleri konuşma çalışmalarına direnç gösterebilir ancak sağlıklı bir etkileşim kurulduktan sonra konuşmaya ilişkin çabalarını arttırabilirler. Konuşmaktan yada kendi seslerini duymaktan utanır ya da rahatsız olurmuş gibi tepkiler verebilirler. Yine de konuşma seslerine, müziğe, çevre seslerine duyarlı olduklarını belli ederler. Bu çocuklarla erken dönemde konuşma terapisine başlanır ve diğer terapilerle uygun şekilde desteklenirlerse dil gelişimleri önemli ölçüde ilerleyebilir.
Yaygın gelişimsel bozukluk tanısı alan çocukların bir kısmında “ekolali” (duyduğunu aynen tekrarlama) görülür. Bazı uzmanlar çocuğun bu şekilde iletişim kurmaya çalıştığını ileri sürmüştür. Ancak çocuk gerçek anlamda iletişim kurmaz. Sadece duyduğu şeyleri aynen papağan gibi, anlamına dikkat etmeden tekrarlar. “Senin adın ne?” sorusuna adını söyleyerek cevap verirse burada bir iletişimden bahsedebilir. Fakat, “Senin adın ne?” diye sorulan soruyu tekrarlarsa bu bir iletişim olmaz. Aynı şekilde sıra dışı bellek performansları da “iletişim içermeyen konuşma” olarak değerlendirilir. Bazı çocuklar ilginç bir şekilde ülkeleri, şehirleri, otomobil markalarını ve özelliklerini hatta ilaç isimlerini öğrenip tekrarlayabilir, kendi kendine okumayı öğrenebilirler. Fakat bilgiyi doğru şekilde nasıl kullanmaları gerektiğini bilemezler. Çünkü ilişkisel düşünme becerileri zayıftır ve bilgileri farklı farklı birbiriyle ilişkisiz parçalar halinde öğrenirler. Bu nedenle konuşma terapisi ve özel eğitimde, ilişkisel düşünme, mantık yürütme, sebep-sonuç ilişkisi kurma çalışmaları yapılır.
Genel olarak yaygın gelişimsel bozukluk tanısı alan çocuklarda gözlenen konuşma problemleri; konuşulanları anlamlandırmada (özellikle soyut sözcükleri ve uzun cümleleri) sorun, ekolali (papağan gibi söyleneni tekrarlama), birinci tekil şahıs ekini kullanmama (ayakkabım yerine ayakkabı), kendisinden üçüncü bir kişiymiş gibi bahsetme (ben yerine ismini söyleme, ben zamirini kullanmama), cümle yapılarında bozukluk (özne-nesne-yüklem yapısını koruyamama), zaman eklerini doğru kullanamama (“gidecek” yerine “git” demek), zaman kavramlarını (gün, hafta, yıl, dün, yarın vs) anlamakta ve ifade etmekte zorlanma, olumsuzluk ekini ve “hayır” sözcüğünü kullanamama, “Neden?” “Niçin?” sorularına yanıt verememe gibi özetlenebilir.
Yaygın gelişimsel bozukluk tanısı alan çocukları zorlu ve çok yönlü bir eğitim programı bekler. Hiçbir terapi tek başına yeterli olmadığı için bu çocukların farklı uzmanların yürüteceği terapilere katılması ayrıca bir psikiyatrist tarafından verilecek ilaç tedavilerini alması uygundur. Bu terapi yöntemleri; özel eğitim terapisi, konuşma terapisi, fizyoterapi, iş-uğraşı terapisi (Occupational Therapy), duyu bütünlemesi, psikoterapi gibi genel başlıklarda toplanabilir. Yaygın gelişimsel çocuklar için geliştirilmiş olan TEACH, PECS, Flor Time vb. çeşitli eğitim yöntemleri de vardır.